Bayram, genellikle sevdiklerimizle bir araya geldiğimiz, mutluluğun ve dayanışmanın simgesidir. Ancak bu güzel gün, 23 yaşındaki Dilan için bir sonun başlangıcı oldu. Dilan, bayramın ilk günü eşinin yaşamına son vermesiyle bir anda trajik bir hale dönüştü. Hatay'da meydana gelen bu olay, ailesini ve komşularını derinden etkiledi. Dilan'ın hikayesi, şiddetin aile içindeki karanlık yüzünü bir kez daha ortaya koydu. Aile içi şiddetin nedenleri ve toplum olarak bu alandaki duyarlılığımız, bu olayla birlikte bir kez daha sorgulamaya açılıyor.
Dilan, bayram tatilinde eşinin sevincinin katlanması için büyük bir hazırlık yapmıştı. Ancak işler, tahmin edilemez bir şekilde gelişti. Bayramın ilk günü, mutluluğun yerini korku ve gözyaşı aldı. Dilan, eşinin yoğun bir öfkeyle üzerine gelmesi ile karşılaştı. Eşine olan sevgi ve saygısından dolayı, Dilan bu durumu nasıl değerlendireceğini bilemedi. Dilan, kendini korumak için çabalasa da ne yazık ki bu çabaları yetersiz kaldı. Kocasının kontrolsüz öfkesi, Dilan'a hayatının en karanlık anlarını yaşattı. Dilan, hayatının sonlarında bile umutla doluydu; belki de bir gün bu karanlık noktanın geçici olduğunu düşünebilirdi. Ancak o gün, onun için son oldu.
Dilan'ın trajik ölümü, aile içi şiddet ve cinsiyet temelli şiddet üzerine bir kez daha dikkatleri çekti. Türkiye’de, her yıl yüzlerce kadın, benzer sebeplerden hayatını kaybediyor. Dilan'ın hikayesi, sadece bir kadının trajedisi değil; aynı zamanda toplumun aile içi şiddet konusundaki duyarsızlığının bir yansımasıdır. Kadınların seslerini duyurmaları adına atılan adımlar, hâlâ yeterli görünüyor mu? Bu sorunun cevabı, Dilan gibi pek çok kadın için birçok şeyin netleşmesine yardımcı olabilir. Dilan, maalesef gerçek bir isim oldu; kaybedilen her kadın, ayrı bir yaşam hikayesine ve kazanılması gereken bir savaşa sahipti.
Bu olayın ardından yerel halk tarafından yapılan açıklamalarda, aile içi şiddetle mücadele konusunda toplumun bilinçlendirilmesi gerektiği vurgulandı. Dilan’ın akrabaları, bu tür trajedilerin önlenmesi için daha fazla eğitim ve farkındalık çalışmalarının hayata geçirilmesi gerektiğini ifade ettiler. Ayrıca, devletin ve sosyal kuruluşların toplumda cinsiyet eşitliği sağlamak adına daha aktif rol oynaması gerektiğe de dikkat çektiler.
Dilan’ın ölümü, yalnızca bir bayram günü gerçekleşen bir cinayet değil, aynı zamanda aile içindeki derin sorunların, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ve örgütlenmeye ihtiyaç duyulan bir durumun sembolü haline geldi. Kadınların haksız yere öldürülmesi ve toplumun bu konuda yeterince etkin adımlar atmaması, Dilan gibi pek çok kadının kaderi olmasına engel olmalıdır. Dilan'ın hikayesi, bir daha asla unutulmamalıdır. Onun sesi, başkalarına umut olması için yankılanmalıdır. Dilan ve onun gibi kaybedilen tüm kadınlar, hayatlarındaki adaletsizliklere karşı bir mücadele figürü olmalıdır.
Son olarak, Dilan’ın katledilmesi, sadece onu değil, Türk toplumunun bireylerini de derin bir şekilde yaraladı. Bu tür olayların önlenmesi adına, genç yaşta evliliğin yarattığı problemler, gelenek ve göreneklerin toplumsal cinsiyet eşitsizliği üzerindeki etkileri üzerine derinlemesine bir tartışma yapılmalı. Aile içi şiddet ile mücadele, yalnızca kurbanların değil, tüm toplumun sorumluluğudur. Dilan’ın anısına sahip çıkmak ve benzer olayların yaşanmaması için sesimizi yükseltmeliyiz.