Gün geçmiyor ki, toplumun huzurunu tehdit eden bir olay daha yaşanmasın. Son olarak, İstanbul’da yaşanan bir olay, birlikte yaşadığı kadının hayatını cehenneme çeviren bir adamın tutuklanmasıyla sosyal medyanın gündemine oturdu. İlişkilerde, maalesef bazen görünmeyen yüzler ortaya çıkıyor ve sonuçları çok yıkıcı olabiliyor. Olay, sadece kurbanı değil, ailesini, arkadaşlarını ve yakın çevresini de olumsuz etkileyen bir dizi gelişmeye neden oldu.
İstanbul’un, sakin bir mahallesinde yaşanan bu trajik olay,1 yıl içerisinde yaşanan şiddet dolu bir ilişkiyi gözler önüne seriyor. İddialara göre, 30 yaşındaki A.B., 27 yaşındaki eşi S.T.’ye sürekli fiziksel ve psikolojik şiddet uyguladı. Kadın, yıllarca süren bu istismar karşısında sessiz kalmayı tercih etti. Ancak artık bu duruma son vermek ve hayatını yeniden kurtarmak için harekete geçmeye karar verdi. A.B.’nin, aynı zamanda kadının ailesiyle olan ilişkileri de gerginleşti; S.T. ailesinin desteğiyle, 155'ten yardım çağrısı yaptı.
Bu olay, yalnızca bireysel bir trajedi değil, aynı zamanda toplumun cinsiyet temelli şiddet konusundaki acil dikkatini çekiyor. Uzmanlar, cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kadınların daha güvende olabilmesi için mücadele verilmesi gerektiğini vurguluyor. Kadına yönelik şiddet vakaları maalesef hala dünya genelinde yaygın bir sorun haline dönüştü. Eğitim, toplumsal farkındalık ve yasal düzenlemelerle bu sorunun üstesinden gelmek için zaman kaybedilmeden harekete geçilmesi gerektiği konusunda hemfikiriz. Toplum olarak, kurulacak destek mekanizmalarıyla kadınların haklarının korunması, bu tür acı olayların yaşanmaması adına elzem görünüyor.
A.B., tutuklandıktan sonra çıkarıldığı mahkemede, tüm suçlamaları reddetti. Ancak mahkeme; elinde bulunan deliller ve S.T.’nin ifadeleri doğrultusunda, A.B.’nin tutukluluk halinin devam etmesine karar verdi. Ancak şişkin bir gündem, mahkemelerin nasıl daha etkili çalıştığını sorgulatırken, delillerin toplanması ve kadınların korunması konusundaki yasaların yeterliliği yine tartışma konusu olmaya devam ediyor. S.T. ise henüz 27 yaşında ama tüm yaşananlar onu olgunlaştırmış görünüyor. Şu an, yaşamına yön vermek ve geçmişini geride bırakmak için terapilere başlama kararı almış durumda.
Yaşanan bu dehşet verici olay, kadınların seslerini duyurmaları için önemli bir fırsat olacak gibi görünüyor. Konuyla ilgili sosyal medyada sıkça yapılan paylaşımlar ve destek gösterileri; erkek egemen sistemin her geçen gün sorgulanması ve kadına karşı şiddetin toplumsal bir sorun olarak kabul edilmesi adına önemli adımlar atıldığına işaret ediyor. Biz de bu tür olayların tekrar yaşanmaması için toplumsal bir bilinci oluşturmak amacıyla sesimizi duyurmalıyız! Kadın-erkek eşitliğinin sağlanması adına, her birey üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmeli ve şiddetin her türlüsüne karşı savaş açmalıdır.
Tüm bu yaşananlar ışığında, kadın hakları savunucuları ve toplumun önde gelen figürleri, ortak bir tavır sergileyerek bu gibi olayların üzerine kararlılıkla gitmelidir. Toplum, kendisinde adaletin sağlanmasını beklemekte ve bu tür durumların bir daha yaşanmamasını istemektedir. Sadece bir 'kurtuluş hikayesi' üstünde değil, aslında tüm kadınların haklarını talep etmesi gereken bir eylem sürecinin anahtarıdır. Kadınlar her koşulda yaşama haklarını korumalı, ve destek görmek için seslerini yükseltmelidir.
Sonuç olarak, bu olay herkese kadınların karşılaştığı tehditlerin ciddi sonuçlarına dikkat çekerken, geçmiş travmaların üstesinden gelmenin önemini bir kez daha hatırlatmaktadır. Bu tür durumlarda, yalnız olmadıklarını bilmek kadınlar için hayati bir önem taşımaktadır. Toplum olarak, her türlü şiddet karşısında alınacak tavır, şiddetin boyutunu değiştirebilir.