Günümüz toplumu, sosyal medya ve dijital dünyada geçirdiği derin dönüşümle, bireylerin kendilerini ifade etme ve başkaları tarafından onay alma biçimlerini de değiştirmiştir. Bireylerin içsel sesleri, toplumsal normlar ve kalabalıkların beklentileri arasında bir denge kurma çabası, bizi “onay aramak” kavramına sürüklüyor. Peki, bu kavram ne anlama geliyor ve hayatımızı nasıl etkiliyor? İşte tam da bu soruların yanıtlarını ararken, modern bireyin toplumsal ilişkilerindeki dinamikleri daha iyi anlamaya çalışacağız.
Onay aramak, insanın sosyal bir varlık olmasından kaynaklanan doğal bir ihtiyaçtır. Eşikte birlikte yaşamak, bireylerin toplumsal hayata entegre olmasını ve akranlarıyla olan ilişkilerini sürdürmesini kolaylaştırır. Bu onay ihtiyacı, özellikle çocukluk döneminde belirginleşir; çocuklar, çevrelerindeki yetişkinlerin ve akranlarının onayını almak için çabalar. Aile içinde alınan olumlu geri dönüşler, bireyin benlik algısını güçlendirirken, olumsuz geri dönüşler ise özsaygıyı zedeleyebilir. Buradan yola çıkıldığında, onay arama davranışı, yalnızca beşeri ilişkilerde değil, aynı zamanda bireylerin kendilerini nasıl gördüğü üzerinde de önemli bir rol oynamaktadır.
Modern çağda sosyal medya, onay arama ihtiyacını daha da belirgin hale getirmiştir. Platformlarda paylaşılan her fotoğraf, düşünce veya görüş; beğeniler, yorumlar ve paylaşımlar ile değerlendirilir. İnsanlar, sanal dünyada aldıkları geri dönüşlerle; kendilerini değerli, sevilir ve kabul gören bireyler olarak hissetmek istedikleri için sıkça onay arayışına girerler. Ancak sürekli olarak başkalarının onayına bağımlı hale gelmek, mutsuzluk ve kaygı gibi olumsuz duyguların artmasına neden olabilir. Bu nedenle, bireylerin kendi içsel motivasyonlarını öncelikle gözden geçirmeleri büyük önem taşır.
Toplumlar, kendi norm ve değerleriyle şekillenirken, bireyler de bu normların etkisi altında şekillenir. İnsanlar, bulunduğu topluluğun beklentilerine uygun davranmaya değer verirler. Bu durum, bireyin kendi istekleri ve arzuları ile toplumsal kabul arasındaki dengeyi sağlamak zorunda kalmasına yol açar. Kısacası, toplumsal normlara uygun olarak yaşamak, bireylerin kendilerini daha değerli hissetmesini sağlayabilir fakat aynı zamanda bireylerin kendilerini kaybetmelerine de sebep olabilir.
Örneğin, genç bireyler arasında popülerlik, sosyal onay arayışının bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Bu noktada, gençlerin benlik saygısını artırmak için sosyal medya üzerinde daha fazla “beğeni” alması gerektiğini düşünmesi, onları sıkı bir onay arayışına yönlendirebilir. Ancak, bu durum aynı zamanda toplumun onay beklentilerini de beraberinde getirir. Aşırı onay arayışı, kişinin kendi kararlarını etkileyecek kadar etkili hale geldiğinde, bireyin özgürlüğü kısıtlanmış olur.
Bireylerin kendilerini bulma, ifade etme ve toplumsal normlardan bağımsız hareket etme sürecinde onay aramanın sınırlarını çizmek, psikolojik sağlığı koruma açısından kritik öneme sahiptir. Bireylerin kendi isteklerini ve değerlerini bulmalarına olanak tanıyan bir ortam yaratmak, özsaygı ve iç huzur açısından faydalı olabilir. Dolayısıyla, onay arama davranışını dengeleyebilen toplumsal yapıların oluşturulması, bireylerin yalnızca varoluşsal sorunlarıyla değil, aynı zamanda ruhsal sağlıklarıyla da ilgilidir.
Sonuç olarak, onay aramak bireylerin iç sel gelişiminde ve toplumsal ilişkilerde önemli bir yer tutan karmaşık bir süreçtir. Bu süreç, toplumsal normların etkisiyle değişim gösterirken, aynı zamanda bireyin içsel seslerinin de belirginleşmesine olanak tanır. Onay arayışının getirdiği sosyal baskıları aşabilmek ve bireysel tatmin sağlamak, kişisel gelişimin temel taşlarından biridir. Bu noktada, bireylerin kendilerini değerli hissetmeleri için başkalarının onayına olan bağımlılıklarını yönetmeleri, modern çağın gereksinimlerinden biridir. İçsel huzuru bulma yolunda atılacak adımlar, bireylerin hem kişisel varoluşlarını hem de toplumsal ilişkilerini olumlu yönde etkileyebilir.